Son günlerde Türkiye'de yaşanan tahliye skandalları arasında dikkat çeken bir olay, dede ve torunlarının evlerinden zorla tahliye edilmesine karşı başlattıkları isyan ile gündeme geldi. Dede Hasan Yılmaz (74) ve üç torunu, geçmişten gelen bir hukuk cehennemi ile boğuşurken, evlerinden çıkartılmamak için mücadele veriyor. Bu olay, sadece aile yapısı değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü açısından da tartışmalara yol açıyor. Yılmaz ailesi, evlerini kaybetmemek için valilik ve mahkeme kapılarını aşındırıyor. Bu süreçte yaşananlar ise toplumun her kesiminden destek bulmayı başardı.
Dede Hasan Yılmaz, uzun yıllar boyunca ailesiyle birlikte yaşadığı evi, çocukluğunun anılarını taşımaktadır. Ancak, geçmişteki bazı finansal sorunlar sebebiyle aile, bir ipotek hikayesinin içine düştü. Yıllar içinde biriken borçlar nedeniyle, evin tahliyesi için mahkeme süreci başlatıldı. Dede Yılmaz, sabahları kahvaltı yaparken torunlarıyla birlikte bu acı durumu kabullenmeye çalışıyor. Ancak torunlarından Zeynep (15) ve Efe (10), dedelerinin gözyaşlarını görmek istemiyorlar. "Burası bizim ikinci evimiz. Dedem burada büyüdü, biz de burada büyüyeceğiz," diyor Zeynep. İşte tam da bu noktada aile, kirli hukukun adaletine karşı durmaya karar verir.
Aile, dede Yılmaz ile birlikte çok sayıda resmi kurumla iletişime geçiyorlar; ancak bir sonuç alamıyorlar. Yasal yollarla evlerinden tahliye edilmelerine razı gelmeyen bu aile, avukatları aracılığı ile hukuki bir savunma hazırlıyor. Bu süreçte sosyal medya üzerinden başlattıkları #DedeVeTorunlarSahipÇıkıyoruz kampanyası, toplumda büyük bir ses uyandırdı. İnsanlar, dede Yılmaz ve torunlarına destek olmak amacıyla dayanışma mesajları yollarken, online imza kampanyaları başlattılar. "Burada yalnız değiliz. İnsanlar sesimize ve mücadelenize sahip çıkıyor," diyor dede Yılmaz hangi zamandan beri bu daha önce hiç olmamıştı.
Yerel sivil toplum kuruluşları da bu duruma kayıtsız kalmadı ve konuyla ilgili basın toplantıları düzenlemeye başladı. Toplumun farklı kesimlerinden destekler yağarken, Yılmaz ailesinin durumu, "Hukukun koruması altında olan bir vatandaşımızın hakları bu kadar kolay bir şekilde gasp edilemez," diyerek tepki veren avukatlar ve insan hakları savunucularını bir araya getirdi. Bu olay, Türkiye’deki konut krizinin ve hukuksal sorunların bir yansıması olurken, aileleri evlerini savunmaları için cesaretlendiren bir sembol haline gelmekte. Dede ve torunlarına destek olmak isteyenler, çeşitli yardımlar yaparak aileyi yalnız bırakmamaya çalışıyor.
Sonuç olarak, dede Yılmaz ve torunları evlerinden tahliye edilmemek için verdikleri savaşla toplumda adalet ve hukukun korunması konusunda bir farkındalık yaratmayı başardılar. Hem hukuki süreç hem de sosyal destek, aileyi daha güçlü hale getirirken, bu isyan aynı zamanda gelecekte olası benzer durumlara karşı bir uyarı niteliği taşıyor. Dede ve torunlarının mücadelesi, yalnızca bir aile hikayesi olmanın yanı sıra, toplumun adalet taleplerinin de güçlü bir göstergesi oldu.
Bu olay, bize unutturmaması gereken bir gerçektir: Evler sadece dört duvardan ibaret değildir; anılarımız ve aile bağlarımızın kurulduğu sıcak yuvalardır. Dolayısıyla, dede Yılmaz ve torunları gibi pek çok insan, bu haklarının korunmasını sağlamak için el birliğiyle mücadele etmelidir.